عَنْ حَكِيمِ بْنِ حِزَامٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “الْبَيِّعَانِ بِالْخِيَارِ مَا لَمْ يَفْتَرِقَا، فَإِنْ صَدَقَا وَبَيَّنَا بُورِكَ لَهُمَا فِى بَيْعِهِمَا، وَإِنْ كَتَمَا وَكَذَبَا مُحِقَتِ الْبَرَكَةُ مِنْ بَيْعِهِمَا.”
Hakîm b. Hizâm'dan (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkları sürece (alışverişi kabul edip etmeme konusunda) serbesttirler. Eğer dürüst davranırlar ve (malın kusurunu) açıkça söylerlerse, alışverişleri bereketlenir. Fakat kusuru gizler ve yalan söylerlerse, (yaptıkları) alışverişin bereketi gider.”
(D3459 Ebû Dâvûd, Büyû', 51)
***
عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ عُبَيْدِ بنِ رِفَاعَةَ، عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ: أَنَّهُ خَرَجَ مَعَ النَّبِيِّ(صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) إِلَى الْمُصَلَّى، فَرَأَى النَّاسَ يَتَبَايَعُونَ فَقَالَ: “يَا مَعْشَرَ التُّجَّارِ” فَاسْتَجَابُوا لِرَسُولِ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) ، وَرَفَعُوا أَعْنَاقَهُمْ وَأَبْصَارَهُمْ إِلَيْهِ، فَقَالَ: “إِنَّ التُّجَّارَ يُبْعَثُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فُجَّارًا، إِلاَّ مَنِ اتَّقَى اللَّهَ وَبَرَّ وَصَدَقَ.”
İsmâil b. Ubeyd b. Rifâa'nın, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, dedesi (Rifâa b. Râfi') Hz. Peygamber (sas) ile birlikte namazgâha gitmişti. Hz. Peygamber (sas) insanların alışveriş yaptıklarını gördü ve “Ey tüccar topluluğu!” diye seslendi. Onlar da Resûlullah'a (sas) karşılık verdiler. Başlarını kaldırıp gözlerini ona çevirdiler. Bunun üzerine Resûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Allah'tan (cc) sakınan, iyilik yapan ve dürüst davrananlar hâriç, tüccarlar kıyamet günü günahkârlar olarak diriltileceklerdir.”
(T1210 Tirmizî, Büyû', 4)
***
عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ (رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ) قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “إِذَا وَزَنْتُمْ فَأَرْجِحُوا.”
Câbir b. Abdullah'ın (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Tarttığınızda fazlasıyla (tartarak) verin.”
(İM2222 İbn Mâce, Ticâret, 34)
***
عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ (رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ) : أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “رَحِمَ اللَّهُ رَجُلاً سَمْحًا إِذَا بَاعَ، وَإِذَا اشْتَرَى، وَإِذَا اقْتَضَى.”
Câbir b. Abdullah'tan (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “Satarken, satın alırken, alacağını talep ederken hoşgörülü davranıp kolaylık gösteren kimseye Allah (cc) rahmetiyle muamele eylesin.”
(B2076 Buhârî, Büyû', 16)
***
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) قَالَ: “… مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا.”
Ebû Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: “…Bizi aldatan, bizden değildir.”
(M283 Müslim, Îmân, 164)
***
Ümmü Benî Enmâr diye bilinen Kayle, ticaret ile uğraşan yaşlı bir hanım sahâbî idi. Alışveriş yaparken uyguladığı bir yöntemin doğru olup olmadığını öğrenmek istiyordu. Konuyu Allah Resûlü’ne (sas) sormaya karar verdi. Bastonunu eline alıp Hz. Peygamber (sas) ile görüşmeye gitti. Onu (sas) umre için sa’y yaparken gördü. Merve Tepesi civarında O'na (sas) yaklaştı ve sordu: "Ey Allah’ın Elçisi! Ben ticaretle uğraşan bir kadınım. Bir şeyi satın almak istediğim zaman verebileceğim miktardan daha düşük bir fiyat teklif ediyorum. Sonra yavaş yavaş artırarak düşündüğüm fiyata çıkıyorum. Bir şeyi satacağım zaman da, önce satabileceğim fiyattan daha yüksek bir fiyat teklif ediyor, sonra yavaş yavaş inerek arzuladığım fiyata geliyorum, bu uygulamaya ne dersin?" Allah Resûlü (sas): "Kayle, böyle yapma. Bir şey satın almak istediğin zaman, sana verilse de verilmese de, düşündüğün fiyatı söyle." diye karşılık verdi ve sözlerine şöyle devam etti: "Bir malı satmak istediğin zaman, versen de vermesen de yüksek fiyat değil satmak istediğin fiyatı söyle."
Allah Resûlü (sas), ticarette dürüstlük ve pazarlıkta açıklık hakkında sarf ettiği bu sözleriyle, alışverişte sıkça başvurulan usulü böyle düzenliyordu. Zira hangi durum ve şartta olursa olsun ve ne şekilde yapılırsa yapılsın, alışverişte karşı tarafa yapılacak her türlü hileden kaçınmak, doğru söyleyip dürüst davranmak, ticarî ahlâkın gereğidir.
Çok eski devirlerden beri insanlar ihtiyaçları olan maddeleri birbirleriyle paylaşmak amacıyla çok çeşitli alışveriş şekilleri ortaya koymuşlardır. Alışverişte erken dönemlerde takas yöntemi yaygın iken, zaman içerisinde değerli madenler ve çeşitli paralar kullanılmış, sonraları ise kıymetli kâğıtlar yaygınlık kazanmıştır.
İnsanlar tarih boyunca ticarete ilgi duymuş ve geliştirdikleri yöntemlerle alışveriş yapmışlardır. Mekke, Arap Yarımadası’nın merkezî konumunda olduğu için burada değişik zamanlarda panayırlar kurulur ve canlı bir ticaret hayatı sürdürülürdü. Dolayısıyla bu yörede yaşayan birçok insanın en önemli geçim kaynaklarından biri ticaret idi. Peygamber Efendimiz (sas) de risâlet görevi verilmeden önce faal olarak başarılı bir ticaret hayatı sürdürmüş, Hz. Hatice’nin (ra) mallarını Şam’da, oradan getirdiği malları ise Mekke’de satmıştı.
Peygamberimiz (sas) risâlet görevinden sonra da şahsî ihtiyaçları için bizzat alışveriş yapmaya devam etmiştir. Mekkeli müşriklerin Allah Elçisi’nin (sas) kendilerinden biri gibi alışveriş yapmasını garipsemelerine karşılık Yüce Allah (cc), insanlar arasından görevlendirdiği elçisinin onlar gibi ticaret yapması ve çarşı pazarda dolaşmasının gayet insanî bir durum olduğunu belirtmiştir.
"Ey insanlar, mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Ancak kendi rızanızlayaptığınız ticaret bunun dışındadır." buyruğuyla Yüce Allah (cc), insanların hayatlarını devam ettirebilmeleri için mecbur oldukları mal değişimini zorbalık ve bozgunculuk yoluyla değil, ancak ideal olan ticaret yoluyla gerçekleştirebileceklerini belirtmiştir. Bu nedenledir ki Allah Resûlü (sas) ashâbını da üretmeye, çalışmaya teşvik etmiştir. Çünkü bu şekilde onlar gelir elde edecek, ihtiyaçlarını temin etmek amacıyla çarşı pazara çıkacak ve kimseye yük olmayacaklardı.
Sahâbe de bu anlayışla ticaret yapmaya devam etmiştir. Öyle ki Mekke’den Medine’ye hicret eden tüccar sahâbîlerden Abdurrahman b. Avf (ra) kendisine yapılan yardım tekliflerini kabul etmemiş ve "Bana, çarşının yolunu gösterin." demek suretiyle daha hicretin ilk günlerinde ticaret yapmaya koyulmuştu. Talha b. Ubeydullah (ra) da Medine’de ticarî faaliyetlerine devam etmiş ve çok geçmeden bu amaçla Şam taraflarına kadar gitmişti.
İbn Abbâs’ın (ra) anlattığı şu olay Peygamberimiz (sas) döneminde ticaret hayatına verilen önemi anlatması bakımından dikkat çekicidir: "Ukâz, Mecenne ve Zü’l-Mecâz, câhiliye devrinde kurulan meşhur panayırlardı. İslâm dönemi gelince bazı insanlar (hac dönemi olduğu için) bu panayırlarda ticaret yapmayı günah saydılar. Bunun üzerine Allah (cc), "Hac mevsimlerinde ticaretle Rabbinizden rızk istemenizde bir günah yoktur..." âyetini indirdi." Böylece Yüce Allah (cc), çeşitli ibadetleri yerine getirdikleri hac mevsimlerinde de insanların ticaret yapabileceklerini ve rızıklarını temin edebileceklerini belirtti.
Efendimizin (sas) eşlerinden Ümmü Seleme anlatıyor: "Peygamber Efendimizin (sas) vefatından bir yıl önce Hz. Ebû Bekir (ra), Bedir Savaşı’na katılan sahâbîlerden Nuaymân ve Suveybit b. Harmele ile birlikte Busra’ya gitti. (Busra o dönemin en önemli ticaret merkezlerinden biri olup Suriye’nin Ürdün sınırına 10 km. mesafedeki antik bir şehirdi.) Bu, onların ticaret kazancından çok hoşlanmalarından ve ticareti sevmelerinden ileri geliyordu. Ayrıca Allah Resûlü (sas), Ebû Bekir’i (ra) sevmesine ve onun üzerine titremesine rağmen onun ticaret yolculuğuna çıkmasına mâni olmamıştı. Ebû Bekir (ra) de Allah Resûlü’nün (sas) yanında bulunmaktan çok hoşlanıyordu ama Allah Resûlü’nün (sas) ticareti hoş karşılamasından ve sevmesinden dolayı (bu yolculuğa çıkmıştı)."
Sevgili Peygamberimizin (sas) kıymetli arkadaşları dünyanın dört bir yanına kara ve deniz yoluyla ticarî seyahatler yapmışlar, böylece hem kendi rızıklarını kazanmışlar, hem de İslâm’ı gittikleri bölgelere taşımışlardır. Onların ortaya koydukları dürüst ticaret hayatı, aynı zamanda gittikleri yerlerde İslâm’ın tanınmasını sağlamış, neticede İslâm dininin kısa zamanda başka memleketlere de yayılmasını kolaylaştırıcı bir rol oynamıştır.
Ancak sosyal hayatın vazgeçilemezlerinden olan ticaret faaliyetinin usulüne uygun yapılabilmesi için bazı hukukî ve ahlâkî kuralların yaygınlaştırılması da gerekli idi. Bu kurallar da insanların tanıdığı, bildiği, yaşadığı hayatı kesintiye uğratmayacak, bilakis düzeltecek, verimli ve anlamlı kılacak nitelikte olmalıydı.
Allah (cc), insanlara hakikatleri anlatırken, onların gündelik hayatta kullandıkları kavramları kullanır. Ticaret yapmak da bir şekilde bütün insanların ortak faaliyeti olduğu için Kur’an’da ve Allah Resûlü’nün (sas) vurgularında ticaret dilinin kullanıldığını görebiliriz. Allah Teâlâ (cc), "Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?" "Allah (cc), müminlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır." "Allah’ın (cc) Kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah (cc) yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecekleri bir ticaret umabilirler." "İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve (sonuçta) doğru yolu bulamamışlardır." âyetlerinde insanların yaptıkları bütün amellerin aslında bir çeşit ticaret olduğu anlatılmaktadır. Efendimiz (sas) de, "Temizlik imanın yarısıdır. Elhamdülillâh (demek) mizanı (teraziyi) doldurur." "Bütün insanlar sabahleyin kalkarlar, kimisi nefsini satar, kimisi de onu ya azat eder yahut da helâk eder." hadislerinde de aynı şekilde müminlerin hayatı ticarî kavramlarla anlatılmıştır. Buna göre, dünya hayatı büyük bir pazar, insanların yaptıkları ameller de ticaret mallarıdır. Yapılan alışveriş neticesinde biriktirilen mallar kıyamet gününde tartılacak, kâr edenler kurtulacak, zarar edenler de cezalandırılacaktır.
Dolayısıyla bu derecede konu edinilen, atıf yapılan, insan hayatının en önemli meşguliyetlerinden olan ticaretin bir ahlâkının olması, belirli ilke ve kaidelere göre yapılması, prensiplerinin benimsenip özümsenmesi büyük önem taşımaktadır.
Ticaret yapan taraflar arasında vicdanî sorumluluk, birinci derecede rol oynadığı için hukukî kuralların temelinde de ahlâkî prensipler belirleyici konumdadır. Ticaret ahlâkının en temel gereği kazancın helâl olmasına dikkat etmektir. Öbür dünyada yaptıklarından hesaba çekileceğine inanan her Müslüman’ın kazancına haram katmamaya özen göstermesi beklenir. Meselâ içki ve domuz eti gibi Yüce Allah’ın (sas) haram kıldığı şeyleri alıp satmak bir Müslüman için helâl değildir. Yine faizli işlem yapmak, kumar oyna(t)mak, vergi kaçırmak, müşteri kızıştırmak, stokçuluk yapmak gibi topluma zarar veren ticarî usulsüzlüklerden Müslüman tüccarın uzak durması da dinî, ahlâkî ve toplumsal sorumluluğun bir gereğidir. Bu hususlar o kadar önemsenmiştir ki Hz. Ömer (ra), "Dinî konularda yeterli fıkhî bilgisi olmayanlar, bizim pazarımızda satış yapmasın." diyerek ticaretin sorumluluk gerektiren ciddi bir iş olduğuna dikkatleri çekmiştir. Allah Resûlü (sas) ashâbını ticaret yapıp kazanmaya teşvik ederken aşırı tamah ve hırstan uzak durmalarını da tavsiye ediyordu. Bir defasında O (sas), "Bu dünya malı, tatlı ve çekicidir. Kim onu tok gözlü bir şekilde alırsa o mal bereketlenir. Kim de onu açgözlülükle ve ihtirasla alırsa bereketi kaybolur. Hırslı insanlar yiyip yiyip de bir türlü doymayan obur kimseler gibidir. Veren el, alan elden daima daha üstündür." buyurmak suretiyle inananları dünya malına düşkünlükten men ediyor, onlara her konuda olduğu gibi dünya nimetlerinden yararlanırken de ölçülü olmak gerektiğini salık veriyordu. Allah Resûlü’nün (sas) terbiyesinde büyüyen sahâbe de bu anlayışla ticaret yaparlardı. Zübeyr b. Avvâm (ra) çok erken yaşlarda Müslüman olmuş, Uhud, Bedir gibi birçok gazveye katılmış bir sahâbî idi. Allah Resûlü’nün (sas) çok sevdiği ve kendisi için, "Benim havârim." buyurduğu Zübeyr (ra), ticarette iyi kazanç elde eden zengin bir sahâbî idi. Bir gün arkadaşları sordu: "Ey Zübeyr bu kadar malı nasıl elde ettin?" O da şu cevabı verdi: "Kimsenin gözü malımda kalmadan alışveriş yapıyorum. Ayrıca ticareti sadece kâr amacıyla yapmıyorum. Allah (cc) da bereketini ihsan ediyor."
Ticarette doğruluk ve dürüstlük en temel gerekliliklerdendir ve ticaretin her safhasında birinci derecede öneme sahiptir. Ticaret yaparken dürüst olmayı tavsiye eden birçok âyet ve hadis vardır. Allah Teâlâ’nın (cc), "Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin." buyruğu ticaret yaparken taraflardan birine zarar vermeden, kimsenin hakkını gasp etmeden açık ticaret yapmalarını emretmektedir.
Allah Elçisi’nin (ra), "Alışveriş yapanlar birbirlerinden ayrılmadıkları sürece (alışverişi kabul edip etmeme konusunda) serbesttirler. Eğer dürüst davranırlar ve (malın kusurunu) açıkça söylerlerse, alışverişleri bereketlenir. Fakat kusuru gizler ve yalan söylerlerse, (yaptıkları) alışverişinbereketi gider." öğüdü, onun bu konudaki ilkelerini ortaya koymaktadır. Bu ilkelere riayet edildiği takdirde çarşılar, pazarlar rızkın temin edildiği en güzel mekânlar olur, aksi takdirde de Allah’ın (cc) en sevmediği yerler oluverir.
Ticaret yaparken dürüst davranmayıp malın kusurunu gizlemek sadece alışverişin bereketini götürmekle kalmaz, satıcının haram kazanç elde etmesine neden olur. Bu anlamda Sevgili Peygamberimizin (sas), "Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Kusurlu bir malı, kusurunu açıklamadan din kardeşine satması helâl olmaz." buyurmuştur. Haram kazanç ise sadece ticaret alanında kalmayıp kişinin bütün hayatına sirayet ederek duasının kabul edilmesine bile engel olur. Nitekim Resûlullah (sas) uzun yolculuklar yapmış, üstü başı tozlanmış, saçı başı dağılmış, ellerini göğe uzatarak, "Yâ Rab, yâ Rab!" diye yalvarıp yakaran bir adamdan söz etti ve "Fakat onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdı. Haram ile beslenirdi. Peki, böyle birisinin duası nasıl kabul edilsin?" buyurdu. Dahası bu tür kazançlar Yüce Allah’ın (cc) hoşnutsuzluğuna sebep olur. Allah Resûlü (sas), "Kusurunu açıklamadığı bir malı satan kimse, daima Allah’ın gazabı altındadır ve melekler ona sürekli lânet ederler." mealindeki tehdit yüklü sözleriyle satıcılara önemli uyarılarda bulunmaktadır.
Buna mukabil Allah Resûlü’nün (sas), "Sözü ve muamelesi doğru, dürüst tüccar; (kıyamet gününde) peygamberler, peygamberleri tasdik eden doğru kimseler ve şehitlerle beraber olacaktır." "Allah’tan (cc) sakınan, iyilik yapan ve dürüst davrananlar hâriç, tüccarlar kıyamet günü günahkârlar olarak diriltileceklerdir." sözleri de ticaret ehlinin doğru olmaları hâlinde Yüce Mevlâ (cc) katında görecekleri mükâfata işaret etmektedir.
Satılan maldaki bir kusuru gizlemek, bu amaçla müşterinin dikkatini başka yönlere çekerek malı satıncaya kadar durumu idare etmek ilk etapta kazanç sağlayabilir. Ama meşru yolla elde edilmedikten sonra böyle bir kazancın hırsızlık ve yolsuzluk gibi haksız kazançlardan farkı yoktur. Haram lokmadan ateşten sakınır gibi sakınan Sevgili Peygamberimizin (sas) pazardaki satıcıya uyarısı bize bu gerçeği hatırlatmaktadır. Ebû Hüreyre’nin (ra) anlattığına göre Sevgili Peygamberimiz (sas) bir gün çarşıda dolaşırken bir ekin yığınının yanına gelmişti. Elini kontrol amacıyla ekin yığınının içine daldırınca parmakları ıslanmıştı. Bunun üzerine, sahibine hitaben, "Bu ne?" diye sormuş, o da, "Malım yağmurda ıslandı ey Allah’ın Elçisi!" diyerek durumu izah etmeye çalışmıştı. Ancak Rahmet Peygamberi (sas) bu izahı yeterli bulmayarak, "Madem öyle, ıslak kısmını insanlar görsün diye yığının üstüne koysaydın ya!" diye uyardıktan sonra, "(İnsanları) aldatan benden değildir." buyurarak tepkisini ifade etmişti.
Alışveriş yaparken alıcı veya satıcının karşısındakini kendi isteği doğrultusunda ikna etmek için yemin etmesi de onları hile ve yalana sevk edebilecek bir davranıştır. Bu nedenle alışveriş yaparken gereksiz yere yemin etmek, hatta bazen gerekse bile yemin etmekten sakınmak önemlidir. Bu nedenle Sevgili Peygamberimizin (sas), "Malınızı sattığınızda yemin etmekten sakının. Çünkü yemin malınıza rağbeti artırmasına artırır, ancak onun bereketini yok eder." şeklindeki uyarısı daima göz önünde bulundurulmalıdır. Malı satarken edilen yemin bir de yalan olursa, bu yemin sadece kazancın bereketini yok etmekle kalmaz, haram hâle gelmesine neden olur. Nitekim Allah Elçisi’nin (sas), malını yalan yeminle pazarlayan kimseleri kıyamet günü Allah’ın (cc) konuşmayacağı üç grup insandan biri olarak sayması, onların yaptığı işin haram olduğunu gösteren önemli bir açıklamadır.
Ticarette dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da ölçü ve tartı konusunda dikkatli olmaktır. Yüce Allah (cc), ticaret ahlâkının toplum hayatında ne kadar önemli olduğunu göstermek için, Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Şuayb’ın (ra) peygamber olarak gönderildiği Medyen kavminin başına gelenleri anlatmaktadır. Bu âyetlerde Medyen halkının Yüce Yaratıcı (cc) tarafından helâk edilmesine neden olan davranışların, Allah’a (cc) ibadet etmeme, ölçü ve tartıda adaletli davranmayarak haksız kazanç elde etme ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarma olduğu anlatılmaktadır. Bütün bunlardan dolayı acıklı bir azaba uğrayan Medyen halkı, ticaret konusunda hassasiyet göstermeyen kimseler için kıyamete kadar ibret vesilesi olacaktır. Allah’a (cc) inanmayan, ticarette doğruluktan şaşarak bozgunculuk yapan ve karışıklık çıkaran bir toplum belki Medyen halkı gibi helâk olmayacaktır ama haksızlık ve yolsuzlukların yaygınlaştığı bir toplum, kendini ayakta tutan dinamiklerini yitireceği için her yönden zaafa uğrayacak ve dağılıp yok olmaktan da kurtulamayacaktır.
Kendisine nâzil olan Yüce Kitapta anlatılanları sahâbîlerine özenle aktaran dürüstlük örneği Peygamberimiz (sas), kendi ümmetinin de aynı akıbete uğramaması için sık sık uyarılarda bulunmuştur. Bu doğrultuda tüccarlara hitaben, "Sizler, daha önceki toplumların helâkine sebep olan iki işi (ölçü ve tartı) devraldınız." buyurarak ölçü ve tartı aletleri kullanırken sorumluluk bilinci içerisinde, dürüst hareket etmeleri gerektiğine işaret etmiştir.
Sahâbeden Abdullah b. Abbâs’ın (ra) bildirdiğine göre Peygamber (sas) Medine’ye geldiği zaman, ölçü ve tartı konusunda Medinelilerin yanlış davranışlar sergilediklerini gördü. Ancak Allah Teâlâ (cc), "Ölçüde ve tartıda hile yapanlara yazıklar olsun. Onlar insanlardan bir şey ölçüp aldıklarında tam, fakat onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise eksik ölçer ve tartarlar. Onlar tekrar diriltileceklerini düşünmezler mi ki!" âyetlerini indirildikten sonra Medineliler ölçülerini daha dikkatli yapmaya başladılar. Hz. Peygamber (sas) de, "Yâ Rabbi, bunların ölçü ve tartılarını bereketli kıl." diye dua ederek onları ticaret yapmaya teşvik etmişti.
Ölçü ve tartıda dürüst davranmak toplumun ticaret hayatını düzene kavuşturan önemli bir ahlâkî erdem olmanın yanı sıra, piyasalarda güven ortamını sağladığı için ticareti geliştiren önemli bir kuraldır. Nitekim Allah Elçisi’nin (sas), "Zahirenizi ölçün ki sizin için bereketli olsun." buyruğu ticarette ölçü ve tartıya dikkat edildiğinde kazancın bereketleneceği yani daha da artacağına dikkat çekmektedir. Sevgili Peygamberimizin (sas), "Tarttığınızda biraz fazla (tartarak) verin." şeklindeki tavsiyesi, o dönemdeki terazilerin çok hassas olmamasından dolayı kişinin ölçüyü eksik yaparak hak yemektense kendi payından fedakârlık yapmasının ihtiyat açısından ve ahlâkî bakımdan daha uygun olacağını göstermektedir. Allah Elçisi (sas) bu tavsiyeyi yaparken kendisi de böyle davranmaktan geri durmamıştır. Alışveriş sırasında kendi vereceğini tarttırırken, tartan kişiye fazlasıyla tartmasını söylemiştir.
Mal ve servet edinmenin en önemli vasıtası olan ticarette ana hedef tarafların yaptıkları alışverişten memnun olmalarıdır. Allah Elçisi’nin (sas), "Alışveriş yapanlar birbirlerinden memnun olarak ayrılsınlar." tavsiyesi bu gerçeği dile getirir. Her iki taraf da üzerine düşeni yapacaktır. Alıcı malın ücretini tam bir şekilde ödeyecek veya zamanında vermeyi taahhüt edecek, satıcı da vereceği malın sağlam, eksiksiz olması konusunda aynı hassasiyeti gösterecektir. Rahmet Peygamberi’nin (sas), "Satarken, satın alırken, alacağını talep ederken hoşgörülü davranıp kolaylık gösteren kimseye Allah (cc) rahmetiyle muamele eylesin." şeklindeki duası, hoşgörü ve anlayışın, ticarî hayatta ne denli huzur ve mutluluk kazandıracağını göstermektedir. Nitekim bu konuda Allah Elçisi (sas), "Allah (cc), sizden önce yaşamış bir kimseye rahmetiyle muamele etti. Çünkü bu adam satınca kolaylık gösterir, satın alınca kolaylık gösterir, alacağını isteyince de (kabalık ve sertlik değil, anlayış ve) kolaylık gösterirdi." buyurarak yukarıdaki duasının canlı bir örneğini haber vermiştir.
Sevgili Peygamberimizin (sas), "Her ümmetin bir fitnesi/imtihanı vardır. Benim ümmetimin fitnesi (imtihanı) de mal ile olacaktır." sözü bir anlamda özellikle ticaretle uğraşan kimselerin de büyük bir sınavda olduklarını, helâl ve haram konusunda bilinçli olmaları gerektiğini gösterir. Bilhassa, "Kişinin, malı helâl bir yolla mı, haram bir yolla mı kazandığına aldırış etmeyeceği bir zaman gelecektir." şeklindeki nebevî endişe, Müslüman tüccarlar tarafından dikkate alınmalıdır. Ticaret hayatı içerisinde atılan her adımda Resûl-i Ekrem’in (sas), "...Bizi aldatan, bizden değildir." düsturu hatırda olmalıdır. Aksi takdirde başkasını aldatarak kazanç elde etme hastalığının ticaret hayatına egemen olması, ticaret erbabının hem dünyada, hem de âhirette kötü sonuçlarla karşılaşmasına yol açacaktır.
Kaynak: Diyanet Hadislerle İslam
Author: Jessica Miller
Last Updated: 1698423962
Views: 1407
Rating: 4 / 5 (65 voted)
Reviews: 88% of readers found this page helpful
Name: Jessica Miller
Birthday: 1988-10-11
Address: 6117 Rivera Ferry Apt. 621, Lowestad, NY 90364
Phone: +4537827899481784
Job: Graphic Designer
Hobby: Table Tennis, Cycling, Lock Picking, Scuba Diving, Baking, Dancing, Web Development
Introduction: My name is Jessica Miller, I am a lively, unreserved, valuable, dear, unyielding, vibrant, resolved person who loves writing and wants to share my knowledge and understanding with you.